Featured
Geleneksel Tıp (Sabah Gazetesi)
By
23.06.2013 – Necla Bayraktar (Sabah Gazetesi)
Gelişen, değişen dünya ile birlikte sağlık anlayışı da değişiyor. Kimileri klasik tıbtan şaşmazken, kimileri kendini geleneksel yöntemlere teslim etmeyi seçiyor. Giderek daha çok insanın tercih ettiği geleneksel ve alternatif disiplinleri uzmanlarına sorduk
Modern tıp her gün bir yeniliğe imza atıyor. Hastaneler uzay istasyonlarından farksız; ileri teknoloji ürünleri artık hayatımızın bir parçası. Her köşede bir MR, tomografi merkezi mevcut. Ama bazen tüm bu teknolojiye rağmen, Batı (klasik) tıbbı hastanın derdine çare olmuyor. İki ay önce foto muhabiri arkadaşımız Cenk Ertekin halı sahada futbol oynarken bacağını sakatladı. Hemen tomografi çekildi, lifleri kopmuş. Tedavi başladı, günler geçti, Cenk iyileşmek bir yana her gün biraz daha kötüye gitti. Doktoruysa “Bacağın sağlam, acısa da bas,” diyordu. Cenk de bir an önce iyileşmek için zorluyordu bacağını. Ama morali bozulmaya başlamıştı; “İyileşemiyorum,” diye dertleniyordu. Sonra derdi çözüldü: Sağlam bacağının tomografisi çekilmişti! Doktor elindeki filme baktığında sağlam bir bacak görüyor, Cenk’in topal topal yürümesini tatlı canına yoruyordu. Cenk şimdi iyi, eskisi gibi haberden habere sekiyor… Onun yaşadığı sadece bir örnek. Ama hem Türkiye’de hem dünyada birçok insan artık kendisini geleneksel tıp uygulamalarına ya da alternatif tedavi sistemlerine emanet ediyor. Hatırlayacaksınız, şarkıcı Zeynep Casalini kızına aşı yaptırmayacağın açıklayınca haber olmuş, herkes bunu tartışmıştı. Aşıdan imtina eden sadece Casalini değil, İslami yaşam tarzını benimseyenlerin de aşıya itirazı var. İtirazlar sadece aşı konusunda da değil. 21.yy insanı artık sağlığı, doğal yöntemlerde arıyor. Bazı geleneksel tıp uzmanları klasik tıbbı tamamen reddederken, bazıları bir yere kadar kabul ediyor. Aynı durum klasik tıp eğitimi alan doktorlar için de geçerli. Çoğumuz klasik tıbbın yöntemlerine aşinayız, bazılarımız da geleneksel ve alternatif yöntemlere. Geleneksel yöntemlerin standartlarını belirlemek ve resmi bir kimlik kazandırmak için hem Avrupa’da hem de Türkiye’de çalışmalar yapılıyor. Konunun uzmanları geleneksel yöntemleri ve alternatif tıbbı anlattı.
Dr. Günnur Başar
Klasik tıp kronik hastalıkları tedavi etmiyor
Günnur Başar klasik tıp eğitimi almış ve bu alanda uzun yıllar çalışmış bir doktor. Yurtdışında da görev yapan Başar 1997’den beri alternatif tedavilerle ilgileniyor. Homeopati Derneği Başkanı Başar bir süredir ‘şifacı’ yetiştiriyor.
– Şifa okulundan başlayalım, nasıl şifacı yetiştireceksiniz, ne yapacaklar?
– Yeni bir şey değil yaptığımız, şifacı bir terim yalnızca. Avrupa’da naturapati okullarındancyetişen insanlara doğal tıp uzmanı deniliyor. Bu kişiler sağlık sisteminin içinde çalışır. Avrupa’da alternatif tıp, klasik tıpla iç içe. Bizde doktorlar buna çok karşıydı. Ama şimdi birçok doktor da ilgileniyor alternatif tıpla, reddetmiyor. İki alanın birleşmesi gerek. Klasik tıbba entegre olabilen, doktorla iletişim kurabilecek birilerini yetiştirmek amacımız.
– Yetiştirdiğiniz kişiler nasıl konumlanacak?
– Homeopati uzmanı çok az. İnsanlar böyle bir hizmetin sunulduğunun farkında bile değil. Doktor bile bilmiyor. Birçok doktor sadece ilaç tedavisi yapıyor. Avrupa’da hastanelerde homeopati uzmanı da çalışıyor. Mesela kanser hastasına ‘Alternatif tedavi mi almak istersiniz yoksa kemoterapi mi ya da ikisini birleştirmek ister misiniz?’ diye soruluyor. Biz hastaya homeopati verdiğimizde, klasik tedavileri kesmiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü, homeopati, Çin ve Hint tıbbını alternatif tedavi yöntemleri olarak kabul ediyor ve sigorta bunları karşılıyor. Bizde doktorlar bunları bilmiyor.
– Gerçekten homeopati kanser gibi bir hastalığı iyileştirebilir mi?
– Klasik tıp kanser gibi bir hastalığı iyileştirmiyor zaten. Homeopati ile tıptan daha iyi sonuçlar elde edebilirsiniz. Ama hayat kurtarabilir mi derseniz, evet diyemem. Çünkü mucize vaat etmek olabilir. Kanser çok ileri bir dönemdeyse, homeopati insanı ağrılarından kurtarabilir ama ölümden kurtaramayabilir. Ama başka ciddi hastalıkları olanlara çok yardımcı olabilir; mesela astım atakları geçiren çocuklara. 25 yıllık doktorum, eskiden bize okulda yetişkin hastalığı diye öğretilen hastalıkları şimdi çocuklarda görüyorum. Birkaç aylık bebeklerde astım atağı görüyorsunuz. İlkokula başlar başlamaz hiperaktif oluyorlar, o yaştaki çocuklarda reflü görüyorum, çocuk kanserleri çok arttı. Giderek daha hastalıklı bir toplum yetiştiriyoruz.
– Homeopati önleyici bir sistem mi?
– Hem önleyici hem o insana ileriki hayatında sağlık kazandırıyor. Çünkü kronik (devam eden) hastalıklar için tıp bir tedavi sağlamıyor, sadece semptomları bastırıyor. Ama hep ilaç kullanmak zorundasınız. Biz ise çok az ilaç kullanıyoruz.
– İlaçtan kastınız ne?
– Homeopatik ilaç. Özel bir şekilde üretiliyor. İçindeki madde özel bir yöntemle sulandırılarak üretiliyor. Kimyasal madde anlamında bir şey kalmıyor, ama ‘bilgisi’ kalıyor. Klasik tıp sadece sorunlu parça ile ilgileniyor. Biz insanı bir bütün olarak görürüz.
– Midemde bir sorun varsa, bu benim bütün vücudumu ilgilendiren bir şey mi?
– Evet. Sadece mideyi tedavi etmek genellikle işe yaramıyor. Çünkü 10 mide hastası olsa her biri farklı semptomlar söyleyecektir. Mesela biri korktuğu, biri aç kaldığı zaman midesinin ağrıdığını söyleyecektir. Akut hastalıklarda, mesela nezle olduğunuzda, nasıl bir insan olduğunuzu anlamamıza gerek yok. Ama kronik hastalıklar, bir bünye hastalığıdır. O noktada sizin nasıl biri olduğunuzu bilmeliyim. Biz hasta ile 1.5- 2 saat görüşme yaparız. Prensipleri olan bir değerlendirme sistemimiz var. Hastanın mide ağrısına, depresyonuna, artık neye ihtiyacı varsa hepsine iyi gelen tek bir ilaç veriyoruz.
– Batı tıbbına uzak değilsiniz…
– Batı tıbbını iyi biliyorum. Çok uzun yıllar ilaç geliştirici olarak çalıştım. İlaçların ne yaptığını bilmek lazım. Çok çaresiz kalırsanız ilaç kullanabilirsiniz, Her hastaya kullanmanız ama doktor elinde başka bir şey olmadığı için ilaç yazıyor.
– Doktorlar neden kaçınıyor?
– Konuyu bilmedikleri için. Biz daha çok bilinsin diye uğraşıyoruz. Çünkü bu alanın da klasik tıp gibi kanıtları, deneyleri var. Avrupa’da çok yaygın; insanların yarısından fazlası bu tedaviyi kullanıyor. 250 yıllık bir tedavi bu.
– Teşhis nasıl yapılıyor? Klasik tıbbın yöntemlerini kullanıyor musunuz?
– Teşhis de, ilaç kullanım da 50 yıllık bir şey. İlaçların etkisine son 50 yıldır inanıyoruz. Teşhis, bir etiketleme sistemidir, işinizi kolaylaştırabilir. Ama buna dayanarak tedavi yapılamaz, herkese özel olmalı. Ve olmadığını görüyoruz. Asıl önemli olan semptomlardır, onları hastaların anlattıklarından öğrenirsiniz. Yani ancak hastayı dinleyince yeteri kadar bilgi ediniyoruz. Gerekirse tahlil istiyoruz, ama doktorlar kadar değil. Bu kadar tahlile gerek yok!
– Bu tetkikler sonucu mesela kanser erken yakalanıyor…
– Erken yakalanıyor da tedavi oluyor mu? Yalnızca erken bilmiş oluyorsunuz. Tüm hastalıkların belirtisi var, insanları dinlemeyi bilirseniz fark edersiniz. Artık tıp, laboratuvar ve görüntüleme sonuçlarına bağlı bir dal haline geldi. Eskiden hastaların ifadesi önemliydi, doktorlar böyle şeyleri biliyordu, şimdi bilmiyorlar.
– Sizin öneriniz ne?
– Herkese homeopatik tedavi öneriyorum. Tıbbın hastalık kabul etmediği birçok şey bizim için belirti; illa fizyolojik olması gerekmiyor: Aşırı kıskançlık, dakik olmak, aşırı paraya düşkün olmak… Hepsi sağlığı bozar. Modern tıbbın yararlı olduğu durumlar da var. Mesela baş ağrısı için ilaç verseniz, o ağrıyı bloke eder, sizin ağrıyı hissetmenizi engeller. Ama ağrıyı ortadan kaldırmaz, tedavi etmez. Yani tedavi edici bir tıbba sahip değiliz. Tıp ilaçları hiç kullanılmasın demiyorum, ama ne yaptığımızı, neden o ilacı verdiğimizi, hasta için ne anlama geldiğini bilmek gerekiyor. İlaçlar bu hastalıkları iyileştirmiyor, öyle olsaydı ömür boyu kullanılmazdı.
Aşı yaptırmak elzem değil
– Aşı konusunda ne düşünüyorsunuz?
– Bazı çocuklar doğuştan zayıftır. Çocuk şiddetli hastalıklara yakalanıyorsa, belki o çocuğa hiç aşı yapılmamalı. Ama bütün bunlara, o çocuğa bakarak karar verilmeli.
– Aşı gerekli mi?
– Bence aşı gerekli değil, elzem değil.
– Çocukluk hastalıkları, kızıl, kızamık, boğmaca…
– Gerekli değil. Bu konulara çok girmek istemiyorum ama kimse aşıların yan etkileri konusunda konuşmuyor. Çok ciddi yan etkileri var. Cıvalı aşılar yüzünden bilmediğimiz bir şeye kavuştuk, otizm gibi… Çünkü 1930’dan önce otizm tanımlanmıyor. Neden otizmi bilmiyorduk? Olsaydı, bilirdik. ABD ilaç ruhsatlandırma dairesi FDA, cıvalı aşıları yasakladı. Hastalara şunu söylüyoruz: Doğar doğmaz aşı yaptırmayın, anlamlı değil. Aşı firmalarının bastırmasıyla oluyor, tıbbi olarak hiçbir gerekçesi yok yeni doğana aşı yaptırmanın. Hele anne sütü alacaksa… Altı aydan sonra mümkün olduğu kadar geç ve mümkün olduğu kadar az yapılmalı.
Doktor yüzünüze bakmıyor
– MR çektirmek gibi bir şeye gerek yok yani.
– Bazı hastalıklar için var. Beyin tümörü ameliyatı yapacaksanız, MR olması gerekir. Ama her başı ağrıyana da MR çektirmek gerekmiyor. Bunu zaten doktorlar da söylüyor. İnsanla uğraşan bir bilim söz konusu ama insanca davranılmıyor. Her yerde bir makine düzeni var. Doktor sizin yüzünüze bile bakmıyor. Hastayı daha iyi dinlemek lazım.
Faruk Günindi
Klasik tıp çok yakında tükenecek
İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Başkanı, tıbbı ve aromatik bitki teknikerliği okuyor. Yurtdışında geleneksel tıp ve doğal sağlık konularında çok sayıda eğitime katıldı. Altı yıldır geleneksel tıp hekimi Dr. Aidin Salih’in öğrencisi olan Günindi, başkanı olduğu enstitü aracılığıyla İslam tıbbını yeniden canlandırmak için çalışmalar yapıyor.
– Geleneksel tıp derken neyi tarif ediyorsunuz?
– Geleneksel tıp, kadim bir bilgiye, daha çok da inanç sistemlerine dayanan ve günümüz laboratuvar ve test teknikleriyle henüz açıklanmamış etkilere sahip bir bilim dalıdır bize göre. Herkes benzersiz ve tektir.
– İnanç temelli gelişen bir sistem…
– Evet, inanç temelli gelişiyor. Sağlık hem ruhu hem bedeni kapsar. Çin, Hint tıbbı da böyle bir temelde yükselir; İslam tıbbı da. Ama İslam tıbbında, faydalı olmasına rağmen hekimin uzak durduğu uygulamalar vardır. Alkol böyledir. Alkolün dezenfektan olduğunu bilirler ama en son çare olarak alkol kullanırlar.
– Kaçınıyorlar ama tamamen reddetmiyorlar.
– Haram bile olsa, ölümcül bir durum olduğunda kullanılmasına izin var. Geleneksel hekimlerin önyargıları yoktur, herkesi dinlerler. İlim kimden geliyorsa gelsin, değerini yitirmez. Temel amaç insana faydalı olmaktır.
– Çin, Hint, İslam tıbbının buluştuğu temel prensipler var mı?
– Var, hem de çok. Hepsi varlığın, yani dünyamızın temel unsurlardan meydana geldiğini kabul ediyor. Ayurveda üç, İslam tıbbı dört, Çin tıbbı ise beş temel elementten bahsediyor. Kullanma şekilleri çok benziyor.
– Batı tıbbı dediğimiz sistemi nasıl algılıyorsunuz?
– Gelişme aşamasında olduğunu düşünüyorum. Felsefi altyapı anlamında geleneksel tıbba göre çok geride, hatta ilkel seviyede. Ama teknoloji olarak çok ileride. Ve bundan da yararlanmak lazım. Hikayesi daha olgunlaşmadı ve yakın zamanda bence terk edilecek. Bu, kötü olduğu anlamına gelmiyor, işe yaramayacak. İnsanların daha fazla derdini çözmeyecek, başka bir tıp zaten geliyor, insanlar ona yönelecek.
– Başka tıptan kastınız nedir?
– Alternatif denebilir, kuantum tıbbından bahsediyorum. O sisteme yöneliş başlayacak, klasik tıbbın hantal yapısı bir süre sonra kendisini çıkmaza sokacak. Sayı olarak, kurum olarak, yatırım olarak yaygın ve çok olması onun sarsılmaz veya çok doğru temeller üzerine kurulduğu anlamına gelmez. Batı tıbbının yanlışlarını söylemek benim haddim değil. Ama biri çıkar da kendi yanlışını, kendi tıbbını eleştirirse, amenna. – Kuantum tıbbına nasıl bakıyorsunuz?
– Temel mantığı İslami tıpla çok paralel. Fakat farklı bir fazda. Biz onun öyle olduğunu biliriz, kabul ederiz ama öyle kullanmayız.
– Batı tıbbından faydalanırız dediniz. Hangi alanda?
– Teknolojik değil, teknik kısmından faydalanıyoruz. Elektronik aletler, mesela voltaj değişikliğiyle bile yanlış ölçüm yapabiliyor. Mekanik aletleri kullanmak, geleneksel tıbbın içinde var. Yakın bir zamanda geleneksel tıp doktorlarından bir kaçıyla konuştum, MR kullandıklarını söylediler. Gelinen noktada insanın teknikle ilişkisi kabul edilmeli, ama teknolojiye geçtiği zaman çok hata söz konusu. Her bilgiyi standart sayılara indirgemek doğru değil. Geleneksel tıbba göre, 1000 tane alete ihtiyaç yok, teşhis için bakmanız gereken kriterler belli. Eskiler doktor demezdi, hekim derdi, yani hikmet sahibi… Hekimler astronomiden de anlar, fizikten de. Geleneksel tıp ve Batı tıbbı ayrı sistemler ama birbirlerinin alanlarını kullanıyorlar.
– Geleneksel bir hekim nasıl teşhis ve tedavi eder?
– Teşhisin en önemli kısmı hastanın hikayesi. Çünkü kişi yanlış bir şey yapmıyor olsa hastalık ortaya çıkmaz. Dolayısıyla bir hekim acil müdahalede bile o kişinin önceden ne yapıp ne ettiğini, gece soluk alıp verdiği havayı bilmek zorunda. Eski hekimler hastaya yaşadığı yerde bakarlardı. Teşhis sırasında diş etine, cilde, tırnaklara, saça, postüre, konuşma tarzına, sesin yüksekliğine, kirpiklerin ya da kaşların rengine, nabza bakar ve bir karara varırlar. İdrar, gaita (dışkı) da kontrol edilir. Bazen kana da bakıyorlar. Gözle ya da kimyasalları karıştırarak yapıyorlar bunu. Yani laboratuvar tekniklerine benziyor. Şimdi geleneksel hekimler laboratuvar kullanıyor.
Üniversiteler geleneksel tıpla ilgilensin
Tedavi nasıl yapılıyor? Eczanelerde satılan ilaçlar kullanılıyor mu?
– Geleneksel tıpta bir hastalığın sebebini bilmiyorsan, o kişiye dokunamazsın; bilen birine gönderirsin. Şu an eczanelerde bulunan ilaçların hemen hemen hepsi soğutucu, yani vücut mekanizmasını yavaşlatır. Bu da vücutta tıkanıklıklara, birikimlere sebep olur. İlaç geleneksel tıpta tedavide dördüncü sırada. Önce hastalık tespit edilir, kişi hatadan uzaklaştırılır. İkinci olarak insanın yiyip içtiği düzenlenir; kimileri bazı şeyleri yememeli veya tamamen yemekten uzaklaşmalı. Bazen sadece suyla birkaç gün geçirmesi bile iyileşmeyi tetikliyor. Üçüncüsü kan alma yöntemleri. Bizim kupa tedavisi dediğimiz usul, hacamat ve sülük usulü ya da doğrudan toplar damarları keserek uygulanan yöntem. Dördüncü aşamada bazı organların müshillerle boşaltılması gerekiyor. Karaciğerin, bağırsakların, akciğerlerin hareketlenmesini sağlayan bitkiler ve uygulamalar var. En son olarak da bitkiler kullanılıyor. Bitkiler karışık olarak kullanılmıyor. Mesela çörek otu ezilip veriliyor. Eğer basit bir ilaç ihtiyacı karşılamıyorsa, son çare olarak karışık ilaç verme yoluna gidiliyor.
– Şu an piyasada olan bitkisel ilaçlar var, onları mı kast ediyorsunuz? Bitkisel ilaç bir şey yapmaz diye yutuyor insanlar bu ilaçları.
– Yapar. Yapmasa neden alınsın? Bu ilaçları yapanlar hangi ölçüleri kullanıyor? Geleneksel tıpta herkes tektir, ona göre tedavi yapılır. Mesela diyorlar ki; damar tıkanıklığını çözüyor. Oysa geleneksel tıpta bir bitkinin damar tıkanıklığını çözmesi felakettir. Tıkalı damarı açtı, peki o açılan yağ tabakası nereye gitti? Sebebini bilmeden damar tıkanıklığını ortadan kaldırdığınız zaman bir çözüm bulmuş olmuyorsunuz geleneksel tıbba göre.
– Damar tıkanıklığı, kaşa göze, cilde bakarak anlaşılabilir mi?
– Geleneksel tıp öyle söylüyor. ‘Öyle mi acaba?’ diyenler de araştırmasını yapsın. Bilimsel tıpla ilgilenen enstitüler, üniversiteler var yurtdışında, araştırıyorlar. Unutulmuş olsa da bir geleneksel tıp var. Üniversiteler geleneksel tıbbı araştırsın ve bu alanda hekim yetiştirsinler.
– Cerrahi yok mu geleneksel tıpta?
– Var, ama hayati organlara cerrahi müdahale yapılmıyor.
– Dünya nasıl bakıyor geleneksel tıbba?
– ABD, Almanya, İngiltere, İsviçre, Finlandiya gibi ülkeler kapılarını açtı. Avrupa’da bir çalışma yapıldı ve tüm geleneksel tıp uygulamaları araştırılıp kayıt altına alındı. Bizde de Sağlık Bakanlığı bir çalışma içinde.
Prof. Dr. Amina Ather
Hasta, doktorun şefkatli elini hissetmeli
Hindistan’da Unani Tıbbı Fakültesi’ni (Unani Hekimliği ve Cerrahi Lisansı) bitirdi. Farmakoloji alanında uzmanlaştıktan sonra araştırmalarını kadın sağlığı üzerine yoğunlaştırdı. Dr Ather, Güney Afrika ve Almanya gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde eğitim atölyeleri düzenliyor. Prof. Dr. Ather, Almanya’nın diplomasını kabul ettiği ilk geleneksel hekim. Prof. Dr. Ather geleneksel tıp çalışmalarıyla ilgili şunları söylüyor: “Geleneksel tıbbı benimseyen doktorlar kendilerine gelen hastaların hem zihnine hem ruhuna hem de bedenine odaklanır, sistematik bir yaklaşım benimser. Bir yandan da hastanın psiklolojisi ve anatomisiyle ilgilenir. Batı’nın tıp anlayışı genelde hastayı yapısal bir yaklaşımla değerlendirir. Bu basit bir yöntemdir ve kaynağı makinalardır. Parametreler bu makinaların yaratıcıları tarafından belirlenmiştir, hastasını muayene eden doktorlar tarafından değil. Oysa hasta, doktorunun şefkatli elini hissetmek ister. Mesela tansiyon yetersiz beslendiğiniz için de düşük olabilir, stres altında olduğunuz için de… Ama makina stresi fark etmez. Teknoloji ve geleneğin bir madalyonun iki yüzü gibi el ele olması daha iyi bir yaşam tarzı ve sağlıklı bir yaşantı için gerekli.”
Birol Biçer (44) – Editör
Dört ayda hastalıktan kurtuldum
“Doğal ve alternatif tedavilere ilk yönelişim yedi yıl kadar önce, eski eşimin gördüğü meme kanseri tedavisinden sonra yurtdışında oldu. Tıbbi tedavi ve ameliyatlardan sonraki sıkıntılı dönemlerinde ona iyi geleceğini düşündüğümüz Çin tıbbı dahil, pek çok disipline başvurduk. Ancak etkin bir sonuç elde edemedik. Yurda döndükten sonra bu konularda itibar ettiğim birkaç dostumdan, Özbek asıllı hekim Aidin Salih’in önerdiği, tamamen doğal ve organik beslenme ve yaşamaya dayalı oruç tedavisi ya da açlık tedavisi metodunu duydum. Başta abartılıyor gibi geldi. Ancak önyargılı yaklaşmadım. Hem Salih’in Tıbb-ı Nebevi kitabını okudum hem de bu tedaviden geçmiş en az 10 kişiyle görüştüm. Hepsi çok iyi netice aldıklarını, fazlalıklarını kaybettikleri gibi bedensel olarak dinçleştiklerini, hatta rüyalarının bile değiştiğini söylüyordu. Bunun üzerine hem Aidin Salih ile hem de onun yetiştirdiği Hatice Kot ile görüştük. Beslenme tarzımızdan kullandığımız ilaçlara, kan grubumuza kadar bizimle ilgili pek çok bilgiyi içeren bir form doldurduktan sonra, bu bilgilere göre her birimize kişisel olarak düzenlenmiş ayrı birer oruç tedavisi ve doğal beslenme programı önerdiler.
SÜLÜK TEDAVİSİYLE ARINDIK
Her ikimizin de tedavi programı temel olarak şöyleydi: Haftada üç gün sadece belli miktarda su içilerek, hiç yemek yemeden oruç tutulacak, haftanın kalan dört günü ise kan gruplarına göre tamamen organik ürünlerle alıştıra alıştıra beslenilecek. Üç günlük oruca başlamadan önce her hafta lavman yaparak bağırsaklarımızdaki artıkları temizledik. Açlığın ilk iki günü biraz zor geçse de üçüncü günden sonra metabolizma alıştığı için sonrası rahat geçti. Yemenin serbest olduğu günlerde ise programda belirtilen, tamamen doğal ve organik sebze, meyve, et gibi ürünlerle beslendik. Bunun yanı sıra her birimize göre belirlenmiş bitkilerden bazı karışımlar yaparak vücudu desteklemek üzere içtik. Buna ek olarak yine kana geçmiş toksin maddeleri bir defaya mahsus olarak hacamat ve sülük tedavileriyle temizledik. Dört ayın sonunda her ikimiz de kilolarımızdan kurtulduk. Eşim, gördüğü ağır tedaviler sonucu vücudunda biriken kimyasallardan ve bazı kistlerden kurtuldu. Benim diyabetim normale döndü. İlaç kullanmamı gerektiren bir durum kalmadı. Her ikimiz de eskisinden çok daha dinç ve sağlıklı olduk. Uyku düzenimiz normale döndüğü gibi fit bir vücutla yaşamaya başladık. Sonrasında dörtyıl boyunca herhangi bir hastalığa yakalanmadım.
Kaynak: http://www.sabah.com.tr/Pazar/2013/06/23/geleneksel-tip?paging=1
Be the first to leave a review.
Your browser does not support images upload. Please choose a modern one
You must be logged in to post a comment Login