Connect with us

Kapak Konusu

İnsanlık tarihiyle yaşıt bir bilim: Geleneksel Tıp

Binlerce yıl boyunca filozof hekimler tarafından geliştirilen Geleneksel Tıp, kadim bilgiler üzerine kurulu bütüncül bakış açısına sahip bir bilimdir. Geleneksel Tıp’ta müdahaleler vücuda yeni görevler yüklemez; mevcut işleyişin düzenlenmesine yardımcı olur. Temelde ise vücudunun öz iyileşme gücünün arttırılması hedeflenir. Böylelikle bağışıklık sistemi kuvvetlenir ve hastalıkla mücadele etme gücünün arttırılması amaçlanır.

191 ülkenin üyesi bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü, Geleneksel Tıp’a 2000 yılında şu tanımı getiriyor: “Geleneksel Tıp, farklı kültürlere ve inançlara ait teorilere dayanan açıklanabilir veya açıklanamaz, sağlığın korunması, fiziksel ve zihinsel hastalıklarda teşhis, sağaltım veya tedavi için kullanılan bilgi, beceri ve uygulamalar bütünüdür.” Buna göre Geleneksel Tıp, genel açıdan bir tıp yaklaşımı olarak konumlandırılıyor.

Geleneksel Tıp, başlangıcı insanlık tarihi kadar eski, kadim bilgiler üzerine kurulu bütüncül bakış açısına sahip bir bilimdir. Bu bilim binlerce yıl boyunca filozof hekimler tarafından geliştirilmiştir. Yaklaşık 2500 yıl önce Anadolu topraklarında Hipokrat, hocası Alkmaion’dan öğrendiği Tabiat Felsefesi’ni geliştirmiş, tıbbı felsefeden ayrı bir bilim olarak tanımlamıştır. Tüm geleneksel bilimlerin temelini teşkil eden Tabiat Teorisi/Humoral Teori’nin kurucusu Krotonlu Alkmaion’ın Lokman Hekim olduğu üzerinde duranlar da olmuş.

Geleneksel tıbbın temelleri: Unsurlar

Günümüzde varlığını sürdüren Geleneksel Tıp yaklaşımları, sayılarının farklı tanımlasa da temel anlayışını unsurlar teorisine dayandırır. Geleneksel Çin Tıbbı ve Ayurveda’da 5 temel varlık unsuruna, Unani Tıbbı, Uygur Tıbbı ve Anadolu Tıbbı diyebileceğimiz Osmanlı Tıbbı da 4 temel unsura dayandırılır. Bu unsurlar Unani, Uygur ve Anadolu Tıbbında toprak, su, hava ve ateş iken Çin Tıbbı’nda hava unsuru bulmaz. Bunun yerine Metal’e yer verilir. Beşinci unsur olarak da canlı yaşamı simgeleyen Odun kullanılır. Geleneksel Hint Tıbbı’nda ise dört unsur teorisine uzay veya Gökyüzü eklenir. Biz, bu yazıda Geleneksel Tıp’a Hipokrat ve Galen gibi efsanevi hekimlerle aynı toprakları paylaşan Geleneksel Anadolu Tıbbı’nın bakış açısından yaklaşmayı tercih ettik.

Modern tıbbın kurucusu Hipokrat, doğadaki tüm maddelerin ve insan vücudunun dört temel unsurdan/elementten oluştuğunu bildirir: Toprak, su, hava ve ateş.

Osmanlı Tıbbı’nda Anasır-ı Erbaa olarak anılan dört temel unsurun taşıdığı belirgin özellikler vardır. İnsan vücudunda bu özelliği taşıyan dört temel hılt (maddemsi sıvı) bulunur. Bunlar Sevda, Balgam, Kan ve Safra’dır.

Ancak bunlar bilinen anlamda vücut sıvılarına karşılık gelmez. Hıltlar daha çok 4 temel unsurun karakteristiğini taşıyan maddemsilerdir. Örneğin kan hava unsurunun özelliklerini taşımaktadır ve bu hılta en iyi örnek kan sıvısıdır.

Hılt dengesi sağlık için büyük önem taşımaktadır. Geleneksel Tıp felsefesine göre sağlık, hıltların vücutta dengeli dağılımıdır. Bu denge bozulduğunda hastalık meydana gelir. Ancak bu dört hılt vücutta eşit oranda dağılmazlar. Her kişinin bedenindeki hılt dengesi kendine özeldir. Bu da insanların mizaçlarını belirleyen en önemli etkendir.

Temel unsurların “sıcaklık, kuruluk, soğukluk, nemlilik” olmak üzere 4 niteliği vardır. İnsan bedeni 4 element ve 4 nitelikten meydana gelir. Her şey bu maddelerin belirli oranlardaki karışımıdır. Bedende bu fonksiyonları 4 hayati hılt (sıvı) taşır: Kan, safra, sevda, balgam. Besinlerin sindirilmesiyle karaciğerde safra, dalakta sevda, beyinde balgam toplanır ve kana karışarak tüm bedene dağılır.

Hıltlar ve mizaçlar

Hayati sıvıların (kan, safra, sevda, balgam) kişiye özel oranda karışarak meydana getirdiği tabiata ise mizaç denir.

Dört temel mizaç tipi tanımlanmıştır:

Bu kişilerde kan hıltı baskındır. Yüzleri pembe- beyaz hatta kırmızıdır. İdrar kırmızıdır. Bedenleri sıcak, hafif terleme mevcuttur. Ağız tatları tatlımsıdır, çıban ve sivilcelere yatkındırlar. Uykuları kolay gelir, esner ve gerinirler. Burunları kanamaya yatkındır.

Safra hıltı baskındır. Buğday tenli olurlar. Vücutları sıcak, nabızları hızlıdır. Ağız tatları acı ve susuzluk hissi fazladır. İştahları azdır. Uykusuzdurlar. Mideleri kolay bulanır.

Balgam hıltı baskındır. Beyaz ve renksiz tenli olurlar. Bedenleri soğuk, kasları gevşektir. Nabızları hafif atar. Susamazlar. Çok uyur ve tembel hareket ederler. Gayretsiz ve durgundurlar.

Sevda hıltı baskındır. Kanları kıvamlıdır. Bedenleri zayıftır, ciltleri kara sarıdır. Yüzlerinde parlaklık yoktur. İştahlıdırlar. Uykuları gelmez. Düşünceli ve kederli olurlar, karamsardırlar. İngilizce’de bu mizaç için melankolik tanımı uygun görülmüştür.

Geleneksel Tıp hekimi hıltları ve mizaçları çok iyi bilir. Hangi hıltın hangi organda ne oranda olması gerektiğini anlar ve müdahaleyi/tedaviyi buna göre şekillendirir. İnsan bedeninde olduğu gibi hayvan, bitki ve madende de aynı mizaç yapısı bulunur. Yani canlı ve cansız maddelerde mizaçtan bahsetmek mümkündür. Geleneksel tıp hekimi ilaçlarını seçerken bu noktalara dikkat eder. Örneğin safra hıltı fazla olan birine bu hıltı dengeleyecek mizaçta bir bitki veya beslenme önerir.  Aksi halde hıltın dengesizliği artıp hastalığı şiddetlendirebilir.

Geleneksel Tıp’ta tedavinin mantığı

Uygulamalar mizaç dengesini kurmak için yapılır. Eğer vücutta bir organda bir hılt normalden fazla ise azaltmak için, azsa arttırmak için müdahale tercih edilir. Veya fazla olan hılt olması gereken bölgeye yönlendirilir.

Tabiat teorisi sosyologların, felsefecilerin, coğrafyacıların ve gök bilimcilerin tarih boyu faydalandığı önemli bir kuramdır. Örneğin Sosyoloji’nin kurucusu İbn Haldun toplumların özelliklerinin yaşadıkları coğrafyanın mizacından etkilendiğini vurgular.

Hıltlar sabit değildir. Vücutta hılt oranları ömrün farklı dönemlerinde çeşitlilik gösterir. Bebeklikte nemli, gençlikte sıcak ihtiyarlıkta ise kurumaya meyleder. Bu sebeple yaşlılık döneminde kuru olan mizacı dengelemek için nemli gıdaların tüketimi tavsiye edilir. Örneğin, salatalık nemli gıdaların başında gelir.

Geleneksel Tıp’ta tedavi

Uygulamalar mizaç dengesini kurmak için yapılır. Eğer vücutta bir organda bir hılt normalden fazla ise azaltmak için, azsa arttırmak için müdahale tercih edilir. Veya fazla olan hılt olması gereken bölgeye yönlendirilir.

Tabiat teorisi sosyologların, felsefecilerin, coğrafyacıların ve gök bilimcilerin tarih boyu faydalandığı önemli bir kuramdır. Örneğin Sosyoloji’nin kurucusu İbn Haldun toplumların özelliklerinin yaşadıkları coğrafyanın mizacından etkilendiğini vurgular.

Hıltlar sabit değildir. Vücutta hılt oranları ömrün farklı dönemlerinde çeşitlilik gösterir. Bebeklikte nemli, gençlikte sıcak ihtiyarlıkta ise kurumaya meyleder. Bu sebeple yaşlılık döneminde kuru olan mizacı dengelemek için nemli gıdaların tüketimi tavsiye edilir. Örneğin, salatalık nemli gıdaların başında gelir.

Geleneksel Tıp’ta teşhis ve muayene

Geleneksel Tıp hekiminin teşhisi doğrudan gözlem, inceleme ve hastayı dinlemeye bağlıdır. ‘Muayene’ kelimesi; aslen gözlemleme anlamına gelir ve doğrudan gözle yapılır. Muayene kelimesi Geleneksel Tıbbın hasta teşhis yönteminden günümüze kalan bir kelimedir. Muayene esnasında sadece hekim ve hasta vardır. Bilgiler doğrudan toplanır. Bunun dışındaki her veri muayeneye yardımcı olacak niteliktedir; esas teşkil etmezler.

Geleneksel hekimin muayenelerine süre bakımından günümüz muayenelerinden oldukça uzundur. Hasta üzerinde vakit harcanır, her türlü gözlem bilgisi kaydedilerek geniş bir anamnez (hasta hikâyesi) alınır. Cilt rengi, saç yapısı, boy, vücut yapısı, tırnaklarının, dil ve diş etlerinin durumu, dışkı, idrar, nabız teşhisi gibi veriler ve hastanın alışkanlıkları, yaşam tarzı yeme- içmesi, giyimi, mesleği, yaşı, cinsiyeti, doğduğu ve yaşadığı coğrafya göz önüne alınır.

Geleneksel Tıp’ın günümüzdeki yansımaları

Yakın zamanda Tabiat Teori’yle ilgili yeni tıp yaklaşımları ve araştırmalar ortaya çıkmaya başladı. Bu araştırmalar arasında Kupa Terapisi, Sülük Tedavisi ve Fitoterapi’yi (Bitkilerle Tedavi) saymak mümkündür.

Bugün sağlık profesyonellerinin de ilgi duymaya başladığı Kupa Terapisi, birçok çağdaş araştırmaya konu olmuştur. Güvenilir tıp dergilerinde ve batı üniversitesinde çeşitli hastalıklar için uygulanmakta, olumlu etkileri tespit edilmektedir. Kupa Terapisi kadim tıpta kan hıltını dengelemek için kullanılırdı.

Sülük tedavisi de çağdaş tıp tarafından başvurulan bir yöntemdir. Mikrocerrahide, kan sulandırıcı veya tıkanıklık açıcı olarak kullanılan ve sayısız araştırmaya konu olmuş bir Geleneksel Tıp yöntemidir.

Dünyada Geleneksel Tıp deyince akla gelen akupunktur veya bitkisel tedavilerdir. Ancak bunlar dışında onlarca yöntemden bahsetmek mümkün. Birçok yöntem günümüzde de kullanılmaktadır. Bazı yöntemler ise teknik gelişmelerden dolayı şekil değiştirerek devam etmektedir.

Yukarıda belirtilen uygulamalara ek olarak Geleneksel Tıp uygulamalarından bazıları şöyledir: Oruçla tedavi, hareket tedavisi, biyoterapi, kurtçuk tedavisi (Maggot Terapi), atla tedavi (Hippoterapi), arıyla tedavi (Apiterapi), balıkla tedavi (İhtiyoterapi), beden temizlikleri (Detoks), koku terapi (Aromaterapi), sesle tedavi, bitkilerle tedavi (Fitoterapi), vücut ısıtma (Hipertermi), Kayropraktik, beslenme terapileri (Rejimental Terapi, perhiz) …

Bu alanda oluşan merak bireysel ve bazı kurumsal çabalarla araştırılmaktadır. Bu araştırma metotlarının standart hale gelebilmesi, uygulamaların genel sağlık hizmetlerine dâhil edilmesi ve dünyanın her yerinde işleyiş gösterebilmesi için ortak bilinç oluşturulması gerekir.

Geleneksel Tıp’ta hekim nasıl yetişir?

Geleneksel tıp hekimi günümüzdeki gibi uzun bir eğitimden sonra icazet (diploma) alırdı. Pek çok hekim yaşadığı şehirden ayrılmak zorunda kalır; başka ülkelerde tanınmış usta hekimlerin eğitimini almak için uzun seyahatler yapardı. Geleneksel Tıp hekimi aynı zamanda bir seyyahtı. Bu sebeple pek çok insan Şam, Bağdat ve İstanbul gibi yerleri ziyaret etmiştir. Bu Avrupa hekimleri için de böyleydi, mutlaka eğitim almak için tıbbın bu merkezlerine uğrarlardı.

Hekimin eğitimi bütüncüldü. Eğitim küçük yaşta başlar ve mantık, felsefe, ahlak, İslam bilimleri, astronomi, coğrafya gibi temel bilimlere yer verilirdi. Hekim zamanının tam bir entelektüeliydi. Bu yüzden geleneksel hekimlerin farklı alanlarda yazdığı makale ve kitaplara rastlamak mümkündür.

Hekimler yeteneklerine göre seçilir; usta hekimler çoğu zaman yeteneklerine güvenmediği adayları geri çevirirlerdi. Kabul edilen hekim adayları usta hekimler yanında uzun süre hasta bakar, klinik gözlemlerde bulunurlardı. Mezun olan hekimler eğitimleri boyunca yüzlerce farklı hasta görmüş olurlardı ve bu eğitim hiçbir zaman sona ermezdi. Geleneksel Tıp hekimleri şifahanelerde görev yaparlardı. Şifahaneler, bakacak kimsesi olmayan gariplerin bakım eviydi. Hastalar yaşadıkları ortamlarda muayene ve tedavi görürlerdi. Dolayısıyla hekim hastanın ayağına giderdi.

Tüm yazıları okumak için dergiyi satın alabilirsiniz.

0 Users (0 votes)
What people say... Leave your rating
Sort by:

Be the first to leave a review.

User Avatar
Verified
{{{ review.rating_title }}}
{{{review.rating_comment | nl2br}}}

Show more
{{ pageNumber+1 }}
Leave your rating

Your browser does not support images upload. Please choose a modern one

Click to comment

You must be logged in to post a comment Login

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

More in Kapak Konusu

To Top